NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُتَوَكِّلِ
الْعَسْقَلَانِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا يُصَلِّي
عَلَى رَجُلٍ مَاتَ
وَعَلَيْهِ دَيْنٌ
فَأُتِيَ
بِمَيِّتٍ
فَقَالَ
أَعَلَيْهِ
دَيْنٌ
قَالُوا
نَعَمْ
دِينَارَانِ قَالَ
صَلُّوا
عَلَى
صَاحِبِكُمْ
فَقَالَ أَبُو
قَتَادَةَ
الْأَنْصَارِيُّ
هُمَا عَلَيَّ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
قَالَ
فَصَلَّى
عَلَيْهِ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَمَّا
فَتَحَ
اللَّهُ
عَلَى
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ أَنَا
أَوْلَى
بِكُلِّ
مُؤْمِنٍ مِنْ
نَفْسِهِ
فَمَنْ
تَرَكَ
دَيْنًا
فَعَلَيَّ
قَضَاؤُهُ
وَمَنْ
تَرَكَ
مَالًا فَلِوَرَثَتِهِ
Câbir (r.a)'den rivayet
edilmiştir; der ki: Rasûlullah (s.a.v.), borçlu olarak ölenin cenazesini
kılmazdı. (Bir gün) bir cenaze getirildi. Rasûlullah (s.a.v.):
"Onun borcu var
mı?" diye sordu.
Evet, iki dinar borcu
var, dediler.
"Arkadaşınızın
namazını kılınız" buyurdu. Bunun üzerine, Ensar'dan olan Ebû Katâde;
O iki dinarı ben
yükleniyorum, Ya Rasûlallah, dedi. Hz.Peygamber de adamın namazını kıldı.
Allah (c.c), Rasûlüne
fetihler müyesser buyurunca Efendimiz:
"Ben her mü'mine
kendi nefsinden daha evlâyım. Her kim borç bırakırsa (borçlu ölürse) onu ödemek
bana aittir. Kim de mal bırakırsa vârislerine aittir" buyurdu.
İzah:
Buharî, ferâiz; Müslim,
ferâiz; Tirmizî, cenâiz; İbn Mâce, mukaddime, sadakat; Nesâî, cenâiz, iydeyn
Buharî'nin Seleme b.
el-Ekva'dan rivayet ettiği hadise göre, Hz. Nebi'e üç cenaze getirilmiş,
Efendimiz her birisi için borcunun olup olmadığını sormuş, birincisinde
"hayır" cevabını alıp cenazesini kılmış, ikincisinin borcu olduğunu
fakat üç dinar da para bıraktığını öğrenmiş ve onun da cenaze namazını kılmış,
üçüncünün ise borcu olduğunu fakat geride bir şey bırakmadığını söylemişler, o
da cemaate; "Siz namazını kılın" diye emretmiş, Ebû Katâde'nin o
zâtın borcunu yüklenmesi üzerine Efendimiz de namazım kılmıştır.
Ehû Davud'un rivayetine
benzer bir-Jıadis, Müslim'de, beş ayrı rivayet halinde Ebû Hureyre'den
nakledilmiştir.
Gösterilen rivayetlerin
tümünde; Hz. Nebi'in, getirilen bir cenazenin namazına durmadan önce onun
borcunun olup olmadığını sorduğu, yoksa veya borcu olduğu halde geriye mal
birakmışsa cenazesini kıldığı, borcu olup malı bulunmazsa kendisinin kılmayıp
sahâbîlerine kılmalarım emrettiği anlaşılmaktadır.
Bazı âlimler, Hz.
Nebi'in bu davranışını iki türlü yorumlamışlardır:
a) İnsanları borçtan sakındırmak,
ödemedeki kusur ve savsaklamaya ceza olarak borçluların namazını kılmazdı.
b) Borçlunun üzerindeki
kul hakkından dolayı duasının makbul olmaması endişesiyle kılmazdı.
Bazı âlimler ise, Hz.
Nebi'in borçluların namazını kılmamasının; "Kim borçlu olarak ölürse, o
borç bana aittir." sözü ile neshedildiğini söylerler. Nitekim Sahih-i
Müslim Şerhi'nde,.İbn Abbas'dan rivayet edildiği söylenen bir hadiste şöyle
denilmektedir:
"Hz. Nebi
(s.a.v.), borçlu olarak ölen kimsenin namazını kılmıyordu. Derken bir zat
vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.):
"Bunun borcu var
mı?" diye sordu. Evet, dediler.
"Öyleyse
cenazenizin namazını kılın" buyurdu.
Bunun üzerine Cebrail
(a.s) inerek şunları söyledi:
Allah (Azze ve Celle)
buyuruyor ki: "Benim indimde zalim ancak zulüm, israf ve isyan hususunda
borçlanandır; çoluk çocuk sahibi namuslu kimseye gelince onun namına ben
ödeyeceğine kefilim."
Bunu işitince Nebi
(s.a.v.) hemen o zâtın cenaze namazını kıldı ve bundan sonra:
"Her kim yoksulluk
veya borç bırakırsa bana yahut benim üzerime kalır; kim miras bırakırsa ailesi
efradına kalır." buyurdu. Bir daha böylesinin namazlarını kıldı."[A.
Davudoglu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, VIII, 138-139.]
Üzerinde durduğumuz
hadiste; Ebû Katâde'nin, ölenin borçlarına kefil olması üzerine Rasûlullah'ın
cenaze namazını kıldığı görülmektedir. Bu durum, ölünün borcuna kefil olmanın
caiz olduğunu gösterir.
Aliyyü'1-Kârî,
Mirkât'da, Şerhu's-Sünne'den şunları nakleder:
"Hadis; ister
geride mal bıraksın, ister bırakmasın, ölünün borcuna kefil olmanın caiz
olduğuna delildir. Bu, ulemanın çoğunluğunun görüşüdür. İmam Şafiî de aynı
görüştedir. Ebû Hanîfe ise, geriye mal bırakmadığında kefaletin caiz
olmadığını söyler. Bir kimse hür bir müslümanın borcuna kefil olsa ve borçlu
ölse, ittifakla kefalet devam eder. Borçlu fakirin ölümü, kefaletin devamına
mani olmadığına göre ölüye kefil olmak da caizdir."
Tıybî ise; "Hadise
sarılmak, bu kıyastan daha evlâdır." der.
Kârî devamla şöyle
demektedir: Bazı âlimlerimiz; Ebû Yusuf, Muhammed, Mâlik, Şafiî ve Ahmed,
hadise sarılmışlar ve ölen borçluya -mal bırak-masa bile- kefil olmanın caiz
olduğuna hükmetmişlerdir. "Çünkü eğer sahih olmasaydı, Hz. Nebi o zâtın
cenaze namazını kılmazdı." derler.
İmam Ebû Hanîfe
rahimehullah; "Müflis olarak ölene kefalet sahih değildir. Çünkü müflis
olarak ölen birinin borcuna kefil olmak, düşmüş bir borca kefil olmak demektir.
Düşmüş bir borca kefil olmak da bâtıldır. Hadisteki hâdisenin önceden olan bir
kefaleti ikrar olması muhtemeldir. Çünkü kefalette ikrar ve inşa lafzı
aynıdır. Ayrıca bir fiilin hikâyesi umum ifade etmez. Sonra, Ebû Katâde'nin
sözünün kefalet değil bir va'd olması da mümkündür. Hz. Nebi'in namaz kılmak
istememesi, ona borcunu ödeme yolunu göstermek içindir. Bu zahir olunca da
namazını kılmıştır." der.
Mirkât'tan yaptığımız
bu nakiller, ölüye kefalet konusunu yeteri kadar açıklığa kavuşturdu sanıyoruz.
Hadisin devamında;
Cenab-ı Allah Hz. Nebi (s.a.v.)'e fetihler müyesser kılıp, hazineye ganimetler
dolunca Efendimiz'in borçlu olarak ölenlerin borcuna kefil olduğu ve,
"Ben bütün mü'minlere kendi nefislerinden daha evlâyım" buyurduğu
görülmektedir.
Busöz: "O Nebi
mü'minlere öz nefislerinden evlâdır..."[Ahzâb 6] âyet-i kerimesinden
iktibastır.
Hz. Nebi'in, mü'minlere
kendi nefislerinden evlâ oluş yönünü» merhum H. B. Çantay değişik tefsirlerden
nakille şöyle izah eder:
"Din ve dünya
işlerinin hepsinde evlâdır. Zira Nebi, mü'minlere salah ve selâmetlerini mucib
şeylerden başkasını emretmez ve razı olmaz. Fakat nefs böyle değildir.
Binaenaleyh mü'minler, Nebiini nefislerinden daha çok sevmeli, onun emrini
herşeyden üstün ve nafiz tanımalıdır (Beyzavî). İbn Mes'ud radıyallahü anh'ın
kıraetinde, “Ve o (Nebi) onların (mü'minlerin) babasıdır." ziyadesi
vardır, (bu şazdır). İmam (Mü-câhid) der ki: Her Nebi ümmetinin manevî
babasıdır. Bundan dolayıdır ki, mü'minler de birbirleriyle din kardeşi
olmuşlardır (Medârik). İmam Ahmed'le Buhari, Müslim, Nesâî, İbn Mâce'nin Enes
radıyallahü anh'den tahric ettikleri bir hadis-i şerif meali: "Sizden
herhangi biriniz beni evladından, babasından ve bütün insanlardan daha çok
sevmedikçe hakiki mirinin olamaz."[Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, II,
740.]